Can Kıraç
"(....) Bu genci yanınıza alın, üç ay deneyin. İşe yarayacak gibiyse yetiştirirsiniz. Aylığı da brüt 250 lira olsun!" Benim Vehbi Koç'un karar verişini dinlediğim ilk karşılaşmamız böyle olmuştu. Tarih 29 Ağustos 1950 idi. Gelecek için hayâl ve umutla dolu, çiçeği burnunda genç bir ziraat yüksek mühendisi olarak hayatın yeni bir dönemine atılmaya hazırlanırken oldukça kararsızdım. 14 Mayıs 1950'de iktidara gelmiş olan Demokrat Parti'nin ilk tarım bakanı Nihat Eğriboz beni özel kalemine almak ve politikaya hazırlamak istiyordu. Babam "ziraatçı" Ali Numan Kıraç ise, otuz yılı aşan devlet memurluğu dene-yimi ile benim devlet memuru olmama karşı çıkıyor; "Ben otuz yıl devlete hizmet verdim. Bu süre ailemiz için yeterlidir! Senin, yeteneklerini göstereceğin yeni bir alan seçmeni istiyorum" diyordu.
"Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde parlak bir öğrencilik hayatı yaşamıştım. Hocalarım ve arkadaşlarımca seviliyordum. Türkiye Millî Talebe Federasyonu başkanlığına seçilmiş, Dünya Gençlik Teşkilâtı (WAY) toplantılarında Türk delegasyonunun başkanlığını ve sözcülüğünü yapmıştım. Bu hareketli hayattan zevk alıyor ve yarınlara umutla bakıyordum... İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan Amerikan "Marshall Yardımı" Türk tarımının kalkınması için önümüze yeni ufuklar açıyor, çiftçimizin makinalaşması dönemi başlıyordu. Ülkemizin bu kalkınma hamlesinde, ben de, bir şeyler yapmak, bir şeyler başarmak istiyordum. Bu duygularla, Amerikan Oliver tarım traktörlerinin ithalatçısı Koç şirketinde, "ziraat yüksek mühendisi" olarak göreve başlamıştım.
"Ulus Meydanı'nda ön cephesi Kurtuluş Savaşı'nı temsil eden Atatürk heykeline, arka cephesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tarihi binasına bakan işyerinde, merdiven altına yerleştirilen küçücük bir masada "masal dünyama" ilk adımlarımı atıyordum.
"Amerikan Oliver şirketinin tarım traktörleri teknik gurup başkanı Mr.Radomski'nin 1951 yılının Eylül ayında Ankara'ya gelerek OrtaAnadolu'da bir inceleme gezisi yapacağını ve benim kendisine refakat edeceğimi öğrendiğimde bir hayli heyecanlanmıştım. Çünkü, Türk çiftçisini ve köylüsünü yerinde tanımak için memleketimize gelecek bir Amerikalı'ya ilk defa rehberlik yapacaktım.
"Ankara, Konya, Eskişehir, Kütahya illerine bağlı ilçe ve köylerin bir bölümünü içine alan on günlük bir seyahat programı hazırlamış ve durumu o bölgedeki Oliver traktör acentelerine bildirmiştik. Seyahata çıkmadan önce patronum Bernar Nahum bana şu talimatı vermişti: "Mr.Radomski Amerika'da tarım traktörleri sanayiinin önemli bir ismidir. Memleketimize yapılan Marshall yardımının devamı bakımından onun buradan çok olumlu izlenimlerle ayrılması gereklidir. Her türlü özveriyi göstermeni bekliyorum. Bu seyahat senin Koç'taki geleceğin bakımından da önemlidir!"
"Mesajı almıştım! Daha önce bu bölgeyi ziyaret ettiğim için Oliver traktörlerinin hangi köylerde bulunduğunu isim isim biliyordum. Geceleri şehir ve ilçe merkezlerinde kalacağımız otellere kadar seyahatımızı en küçük ayrıntısına kadar programlamıştım. Ve, 1949 model Ford Station Wagon'un direksiyonunda, yanımda Mr.Radomski, Eylül ayının Ankara'yı sarmalayan serinliğinde yola koyulmuştuk.
"Seyehatımız boyunca, köy kahvelerinde köylü ve çifçilerle toplanıyor, onlara makineli tarımın faydalarını anlatıyor, tarlada, Mr.Radomski ve ben üzerimizdeki tulumlarımızla uygulamalı gösteriler yapıyorduk.
"Çocuk yaştaki gençlerin traktör kullanmadaki becerileri ile köylü kadınların tarlalardaki çalışmaları Mr. Radomski'yi çok şaşırtmıştı.
"Otel odalarındaki masalara örtü olarak serilen gazeleler, karyolaların ayakuçlarına itina ile yerleştirilmiş olan takunyalar, alaturka tuvaletlerdeki içi su dolu maşrapalar, vazo olarak kullanılan boş konserve kutuları, Amerikalı misafirimize, dünyaya başka bir açıdan bakmayı öğretmişti!
"Nihayet, on günlük programı tamamlayarak Ankara'ya dönmüş olmanın huzuru içinde onu oteline bırakırken, beni sevindiren bir davet almıştım: "Gezimiz boyunca bana çok ilgi gösterdin ve yardımcı oldun. Bu gece benim misafirim olarak seni Ankara Palas'ta yemeğe bekliyorum."
"Kendisi de ziraat mühendisi olan ve benden yirmi yaş büyük (o tarihte ben 24 yaşındaydım) Mr.Radomski ile, on günlük beraberliğimizin sonunda, aramızda sıcak bir ilişki kurulmuştu. Onunla, Ankara Palas'ın bir tarih yaşamış görkemli salonunda yemek yemek beni hayli mutlu etmişti. Kendimi, Türk-Amerikan işbirliğine katkıda bulunan birisi olarak görmeye başlamıştım bile! Ancak; yemeğin sonlarına doğru işittiklerime inanamamış, başımdan aşağı sanki bir kova kaynar su dökülmüştü! "Can, sana bir kararımı bildirmek durumundayım.
Amerika'ya döner dönmez senatörüme ayrıntılı bir mektup yazarak Türkiye'ye yapılan Marshall Planı yardımının kesilmesini talep edeceğim!"
"Acaba ne kusur işlemiştim? Böyle bir mektup benim Koç'taki geleceğimi de mahvedecekti! Şaşkınlığımı, yüzüme akseden endişeyi Mr.Radomski de anlamış ve hemen şu açıklamayı yapmıştı: "Köylerde hemen bütün erkekler kahvelerde oturuyorlardı. Tarlalarda kadınların çalıştıklarını, en ağır işleri kadınların ve çocukların yaptıklarını beraberce izlemedik mi? Çocukların okula gitmek yerine sokaklarda oynadıklarını görmedik mi? Ben, Amerikalı olarak verdiğim verginin, Marshall yardımı olarak böylesine boşa harcanmasına rıza gösteremem."
"Tam elli yıl önce, Mr.Radomski'nin gözlerimin içine bakarak bana söylemiş olduğu aşağıdaki uyarıyı hiç unutmadım:
""Bu seyahatımda, ulusunuzu ve Türk tarımını kalkındırmak için sizin önce çalışmayı öğrenmeniz gerektiğini anladım. Senatörümden Türkiye'ye, tarımdan önce eğitimin desteklenmesi için bir yardım programı hazırlanmasına öncülük yapmasını isteyeceğim."
"Sonra ne mi oldu?
"Türk toplumunun aydınlanması için kurulmuş olan Halkevleri ve Köy Enstitüleri kapatıldı!
"Can Kıraç
"24 Ağustos 2001